-
1 bu suretle
adv. in this wise* * *by this means -
2 hiçbir suretle
adv. by no means, in no degree, under no circumstances, in no way, never, by no manner of means* * *by no means -
3 o suretle
thereby -
4 suret
1. subst Form f; Art f; Äußere(s); Kopie f, Abschrift f; Miene f; Art und Weise f;suret çıkarmak eine Kopie anfertigen;sureti haktan görünmek den Unschuldigen ( oder die Unschuldige) spielen; den Wohltäter (die Wohltäterin) spielen;suretine girmek fig in seine Art schlagen;aynı suretle in derselben Art, genauso;bu suretle so, auf diese Weise;hiçbir suretle keineswegs;o surette in einem solchen Fall2. postp, konj … suretle, suretiyle indem, dadurch, dass …: fenalıkları kaldırmak suretiyle indem man die Mängel beseitigt, durch Beseitigung der Mängel -
5 образ
м1) suretдья́вол в челове́ческом о́бразе — insan suretine / kalıbına girmiş şeytan
2) филос., лит., иск. imge, imajрели́гия даёт искажённый / ло́жный о́браз ми́ра — din dünyanın sahte bir imgesini verir
си́ла возде́йствия худо́жественных о́бразов — sanatsal imgelerin etki gücü
что выража́ет поэ́т э́тим о́бразом? — ozan bu imajla neyi ifade ediyor?
3) hayalеё о́браз всё стоя́л у меня́ пе́ред глаза́ми — hayali gözümün önünden gitmiyordu
4) лит., иск. tipарти́ст созда́л незабыва́емый о́браз — sanatçı / artist unutulmayacak bir tip yarattı
5) tarz, biçimо́браз де́йствий — eylem tarzı
о́браз жи́зни — yaşam tarzı / biçimi
••таки́м о́бразом — böylelikle, bu suretle
каки́м о́бразом? — ne suretle? nasıl?
-
6 by no means
katiyen, asla, hiçbir şekilde, hiçbir suretle, kesinlikle, kesinlikle olmaz* * *hiçbir suretle* * *1) (definitely not: `Can I go home now?' `By no means!) kesinlikle olmaz, hayır2) ((also not by any means) not at all: I'm by no means certain to win.) asla, hiçbir zaman -
7 suret
о́браз (м)* * *1) вид, фо́рма; нару́жность, обли́чие2) ко́пияsuret almak / çıkarmak — снять ко́пию
3) о́браз де́йствия, мане́ра, спо́собbu suretle — так, таки́м о́бразом
uygun gelecek surette — подходя́щим спо́собом, соотве́тствующим о́бразом
fenalıkları kaldırmak suretiyle — путём устране́ния недоста́тков
••- suretine girmek -
8 for love or money
(in any way at all: We couldn't get a taxi for love or money.) asla, hiçbir suretle -
9 never
adv. asla, hiçbir suretle, hiç, katiyen, hiçbir şekilde, hiçbir zaman, taş çatlasa, balık kavağa çıkınca————————interj. asla* * *asla* * *['nevə](not ever; at no time: I shall never go there again; Never have I been so angry.) asla, hiçbir zaman, dünyada- nevertheless -
10 by this means
bu suretle -
11 by no manner of means
asla, hiçbir suretle, katiyen -
12 in no degree
adv. katiyen, hiçbir suretle -
13 in no way
adv. asla, bir türlü, hiçbir şekilde, hiçbir suretle -
14 in this wise
adv. bu şekilde, bu yolla, bu suretle -
15 under no circumstances
hiçbir suretle, hiçbir şekilde -
16 by no manner of means
asla, hiçbir suretle, katiyen -
17 in no degree
adv. katiyen, hiçbir suretle -
18 in no way
adv. asla, bir türlü, hiçbir şekilde, hiçbir suretle -
19 in this wise
adv. bu şekilde, bu yolla, bu suretle -
20 under no circumstances
hiçbir suretle, hiçbir şekilde
- 1
- 2
См. также в других словарях:
BİR GÛNA — Hiçbir suretle. Bir suretle. Bir türl … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
Ahmed Niyazi Bey — Ahmed Niyazi Niyazi Bey mit seine Soldaten … Deutsch Wikipedia
ama — bağ., Ar. ammā 1) Çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz, amma Para kazanmayı hiç sevmiyordu ama hesapsız harcamaya bayılıyordu. N. Cumalı 2) Uyarma veya şartlı bir ifade niteliğinde olan bir cümleyi, başka bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hemşire — is., Far. hemşīre 1) Kız kardeş, bacı İyi tanıdığım anasına ve hemşirelerine hiçbir suretle benzemiyor. Y. K. Beyatlı 2) Mesleki eğitim almış, hekimle iş birliği yaparak hastaya bakan sağlık çalışanı Koltuğunun altına bir hemşire gömleğini paket… … Çağatay Osmanlı Sözlük
mütedair — sf., Ar. mutedāˀir Ait, için, dolayı, üzerine, ... ile ilgili Bu meseleye mütedair verdiğim cevapları, şu suretle hülasa edebilirim. Atatürk … Çağatay Osmanlı Sözlük
nakdî yardım — is. Para olarak yapılan yardım Siyasi partiler ... herhangi bir suretle ayni ve nakdî yardım alamazlar. Anayasa … Çağatay Osmanlı Sözlük
vürut — is., du, esk., Ar. vurūd Geliş, gelme Ben onun yatağa bu suretle vüruduna hayret ederken o, gözlüklerini çıkarıp yanındaki masanın üstüne koydu. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
yanlış — is. 1) Bir kurala, bir ilkeye, bir gerçeğe uymama durumu, yanılgı, hata Sen hayatımdaki bir yanlışmışsın, keşke seni hiç tanımasaydım. N. Eray 2) sf. Bir kurala, bir ilkeye, bir gerçeğe uymayan, aykırı olan, hatalı Yanlış ve mantıksız hareketim… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yerleşmek — e 1) Yerine iyice oturmak, yerinde sabit olmak Bu taş buraya adamakıllı yerleşmiş. 2) Yer bulup oturmak Arabaya, birbirine sıkışarak yerleştiler. S. F. Abasıyanık 3) Çalışmak üzere bir iş yerine başlamak Oğlu bankaya yerleşmiş. 4) Bir yerde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağaça — lisan i çagatayide bâz unvanlara tenisinde mim harfı ilave edilerek, bu suretle bey hatunlarına bikim ve han zevcelerine hanım denildiyi gibi, baz unvanlara dahi çe harfı ilavesile ağadan ağaça denilmiş dir. Ağaça hanım ve hatun mânâsınadir.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
suma — önce ıslatılıp sonra kurutularak öğüdülen ve bulamaç, ekmek gibi şeyler yapılan bugday, aynı suretle hazırlanıp şerbet hamurunda kullanılan arpa III, 234 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini